Bildiğiniz gibi, çevirmen Ayşe Selen anısına, Translation-1 tarafından organize edilen 1. Tiyatro ve Çeviri Günleri, 13 Aralık’ta birinci oturumu olan “Tiyatro, Kültürel Çoğulculuk ve Kolektivizm” söyleşisi ile izleyicilerle buluşmuştu. İkinci oturum 20 Aralık tarihinde, “Çeviri Tiyatro Okuryazarlığı” söyleşisiyle izleyicilerle buluştu. Bu oturumda konuşmacı olarak Dr. Öğretim Üyesi Başak Ergil vardı. Moderatör koltuğunda ise Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi’nin yayına hazırlayan grubun üyesi olan, yazar ve çevirmen Fırat Güllü bulunmaktaydı. Söyleşinin temel ekseninde tiyatro çevirisi vardı ve çeviri eyleminin nasıl politize edildiği tartışıldı. Başak Ergil, çeviri eyleminin, çeviri süreci içerisinde, çevirmen tarafından alınan kararlar doğrultusunda bazen ayrımcılık yapacak şekilde manipüle edildiğine değindi.

Özellikle tiyatro çevirisinde hem iç hem dış baskıdan kaynaklanan anlam ve içerik kayıpları yaşanmıştır. Bundan yola çıkarak, Başak Ergil, modern tiyatro ile birlikte batıdan alınan örneklerin adapte edilmesi eyleminde, kaynak ve hedef dildeki eserlerin zaman zaman birbirinden kopukluğunun altını çizmiştir. Sayın Ergil’in verdiği Tanzimat dönemi örneği, Türkiye için bu çeviri ve adaptasyon sürecinin başlangıcını oluşturmaktadır. Fırat Güllü ’nün de belirttiği gibi, özellikle Avrupalı eserlerin Türkçeye adaptasyon süreci daha çok politik bir işlev kazanmıştır. Bu politik dil ve söylem hem tiyatro metinlerini hem de izleyiciyi manipüle etmiştir. Örneğin Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Çerkezler gibi azınlıkların tiyatrodaki temsiliyeti hep “öteki” olarak lanse edilmiştir. Tabi bu durum salt çeviri ve tiyatro ile sınırlı kalmamış aynı zamanda izleyicinin de zihni, zaman zaman, otorite tarafından devşirilmiştir. İzleyici, yeri geldiğinde kendisine benzemeyen herkes ile alay edecektir.

Tanzimat döneminde, modernleşmeye yönelik çabaların, egemen ideolojinin gözünden “doğru” olarak değerlendirilen normlar dahilinde gerçekleşmesi için çeşitli adımlar atılmış ve özellikle tiyatro çevirilerinde birtakım önlemlere başvurulmuştur. Fırat Güllü ‘nün verdiği bir örnek durumu açıklamaktadır: Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere çevirilerinde, zina ve hırsızlık gibi genel ahlak kuralları dışında kalan ‘eylemleri yapan kişiler, Ermeni veya Rum gibi etnik kimlikler atfederek Türkçe ’ye uyarlanmıştır. Orijinal eserde kesinlikle böyle bir durum yokken Türkçe adaptasyonda, bu karakterler, azınlık vatandaşların isimlerini almıştır. Buradaki amaç, Türk izleyicisinin, batının “olumsuz” görülen özelliklerinden sakınmasını sağlamaktır. Fakat bu yapılırken, azınlıklar üzerinden sosyo-politik söylemler geliştirilmiştir. Bu da çeviri tiyatronun politize edilmiş yapısını gözler önüne sermektedir. Çeviri tiyatro, kimi zaman budun merkezli, kimi zaman homofobik, kimi zaman ayrılıkçı bir hal alabilmektedir. Bu noktada hem çevirmenlerin hem de izleyicilerin üstüne düşen görev, atılan adımların ve verilen kararların farkına varılması ve kültürel çoğulculuğun ilke olarak benimsenmesi olacaktır. Akademisyen Başak Ergil’in de dediği gibi toplumsal hassasiyet eksikliğinden kaynaklanan problemlerin, ancak kültürel çoğulculuk ile üstesinden gelinebilir. Kültürel çoğulculuğun bu konuda daha da içselleştirilmesi gerekliliğini vurgulayan Ergil, tiyatro ve çevirisinin ayrımcı ve manipülatif etkilerden soyutlanıp, toplumdaki bütün grupların temsiliyetlerin, bir arada ve uyum içinde sahnelenmesinin önemini vurgulamış ve bizlere böylelikle yol göstermiştir.

Yasin Acar

26.12.2020

Kültürel Çoğulculuk ve Çeviri Tiyatro

Category: Etkinlikler
0
1521 views

Join the discussion