Translation Minus One’ın 30 Aralık 2017 tarihinde aramızdan ayrılan tiyatrocu ve çevirmen Ayşe Selen’in anısına düzenlediği “Tiyatro ve Çeviri Günleri” başlıklı söyleşi serisinin 10 Ocak Pazar günü düzenlenen son programının konuğu üretken çevirmen, yazar, eleştirmen ve akademisyen Dr. Burç İdem Dinçel oldu. Trinity College Dublin Tiyatro Bölümü’nde ve eşzamanlı olarak Trinity Centre for Beckett Studies bünyesinde doktora sonrası çalışmalarını sürdüren Dinçel’in Çeviribilim alanıyla da son derece yakın bağları bulunması, bu sohbeti daha da anlamlı kıldı. Böylelikle konuşma yalnızca tiyatrocular için ya da sadece Çeviribilimciler için değil; iki alanın aktörlerine de seslenildiği, bu iki disiplini birbiriyle etkileşime sokan kavram, konu ve yöntemlerin tartışıldığı, aynı zamanda beş haftalık bu söyleşi serinde konuşulanların kapsamlı biçimde toparlandığı bir programa dönüştü. Bunda elbette Çeviribilimci Dr. Başak Ergil’in ince düşünülmüş sorularıyla yerinde yorumları ve eleştirileri de büyük rol oynadı.

İlk hafta Başak Ergil’in moderatörlüğünde ilerleyen “Tiyatro, Kültürel Çoğulculuk ve Kolektivizm” başlıklı söyleşinin konukları Cüneyt Uzunlar ve Cüneyt Yalaz oldu. Başak Ergil’in konuşmacı olduğu “Çeviri Tiyatro Okuryazarlığı” adlı ikinci hafta programın moderatörlüğünü Fırat Güllü üstlendi. Üçüncü hafta Ayşan Sönmez ve Fırat Güllü’nün konuşmacı olduğu ve moderatörlüğünü Başak Ergil’in yaptığı oturumda “Türkiye Tiyatrosunun Kendi Sesini Arayışında Alternatif Tiyatrolar, Amatör Tiyatrolar ve Tiyatro Çevirisi Yayıncılığı” tartışıldı. Ve Fırat Güllü’nün moderatörlüğünde ilerleyen, Dr. Mehmet Fatih Uslu ile Boğos Çalgıcıoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı dördüncü haftanın programında “Ermeni Harfli Türkçe Metinler ve Ermeniceden Türkçeye Çeviriler” incelendi. Bu dört hafta boyunca, meselenin pratik ve kuramsal yönü farklı haftalarda ayrı ayrı ele alındı. Birinci hafta işin pratiğine, sahne tarafına yönelinirken; ikinci, üçüncü ve dördüncü haftanın konukları dramatik edebiyatı, geleneklerin etkileşimini, Tanzimat Dönemi’nden günümüze Türkiye tiyatrosu tarihini, metinsel boyutta tiyatro çevirisini ve yayıncılığıyla bir arada düşünerek konunun kuramsal ve yayıncılık boyutuna ağırlık verdiler.

Bu minvalde, mevcut konuşmalar serisinin son haftasının konuğu o kadar yerinde bir tercih olmuştu ki biz dinleyiciler –ya da ömür boyu öğrenciler– kendimizi, pratikle kuramın el ele tutuştuğu bir tartışmanın ve sohbetin ortasında bulduk. Burç İdem Dinçel, âdeta Çeviribilim kuramları izlencesi gibi özetlediği çeviri yaklaşımlarının yanı sıra Tiyatrobilimsel ve felsefi yaklaşımlar üzerinden metnin sahnelenmek ve oyuncu tarafından yeniden üretilmek için çevrilmesini ve bunun için bugüne kadar benimsenen çeviri yöntemlerini ayrıntılarla ve örneklerle anlattı.

Konu başlığından da anlaşılacağı üzere, iki disiplinin arasındaki etkileşimin masaya yatırıldığı sohbette, kavramlar da sorunsallaştırıldı ve en başta da “disiplinlerarasılık” (interdisciplinarity) ifadesi tartışıldı. Dinçel, bu ifadenin içindeki “ara” (inter) sözcüğünün bir sınırı vurgularmışçasına disiplinleri birbirinden ayırarak bir anlam kargaşası yaratabileceğini, aslında disiplinler arasında sürekli bir etkileşimin öne çıkması için “çokdisiplinlilik” (multidisciplinarity) kavramının daha uygun olduğunu savunurken Ergil, kendisine katılarak “disiplinlerötesi”ni (transdisciplinarity) kullanmayı tercih ettiğini, böylelikle sınırların tamamen kalktığının vurgulandığını ifade etti. Ayrıca Dinçel, disiplinlerarası çalışmalar/araştırmalar yapan kişilerin bu ifadeye bilhassa vurgu yapmalarının ortaya bir nevi totoloji çıkardığını savundu; bu görüşünü de Beşeri Bilimler alanında yapılan herhangi bir araştırmanın disiplinlerarasılığının, zaten doğası gereği bir zorunluluk olduğunu ifade ederek gerekçelendirdi. Yazılı, görsel ve/veya işitsel herhangi bir metnin bir dilden başka bir dile aktarımının mevzubahis edildiği çeviri sürecinin araştırıldığı ya da bu aktarımın kültürel, dilsel, anlamsal, kuramsal, sosyolojik, psikolojik, tarihsel ve benzer yönlerinin incelendiği herhangi bir Çeviribilim araştırmasının bir başka disiplinden bağımsız hareket etmesinin mümkün olmadığını ifade etti. Haliyle, Çeviribilim’in çokdisiplinli bir zihniyetle ilerlemek zorunda olduğunu, ancak bu şekilde alandaki kavramların, yaklaşımların, yönelimlerin ve kuramların daha başka açılımlara gideceğini belirtti.

Bu konuda Dinçel’e katılmakla birlikte, ülkemizdeki akademik kadrolaşmanın eskiden bu disiplinlerarası çalışmayı desteklerken artık desteklememesini ve üniversite kadroları için verilen ilanlarda ne yazık ki aradıkları akademisyenlerin lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerinin tek bir disipline ait olmasını aramaları, Sosyal Bilimler’deki disiplinlerarası çalışmaları kısırlaştırıyor ya da vasatlaştırıyor diye düşünüyorum. Yani aslında teoride bu disiplinlerarasılık bir zorunluluk olsa da pratikte bu –çoğu zaman– yetersizlikle sınırlı kalıyor. Bu sebeple bence üniversitelerin Çeviribilim bölümlerine daha fazla iş düşüyor; ders içeriklerinin farklı disiplinlere kucaklayacak şekilde düzenlenmesi ve zenginleştirilmesi gerekiyor.

Nasıl ki roman, öykü, şiir, altyazı, şarkı sözü gibi farklı metin türleri için elimizde herhangi bir çeviri reçetesi yoksa, tiyatro çevirisi için de kesin bir reçete olmadığını vurgulayan Dinçel, hep devingen bir yöntemin işleyişte olduğunu, bu uğraşın bedensel ve performatif bir iş olduğunu ifade etti. Bilgilendirici, açıklayıcı, eğlendirici, betimleyici, öğretici gibi farklı amaçları barındıran metinlerin yanında tiyatro metinlerinin ikna ediciliğinin daha ön planda olduğunu ekleyen Dinçel, bu ikna ediciliği ve performatifliği salt kendi anlatımıyla yetinmeyip çeşitli medya araçlarını –video, fotoğraf, ses ve görüntü– da kullanarak sunumunun/sohbetinin dinleyicilere daha iyi ulaşmasını sağladı. Tiyatro çevirisi dendiğinde Dinçel, çeviriyi “taslak çıkarma” biçiminde görmenin ayırdında hareket edip üretilen metnin yönetmen, oyuncu ve diğer bileşenler için bir “sıçrama tahtası” şeklinde gördüğünü  belirtirken, onların işini ne kadar kolaylaştırırsa metin kendisi için makul olacağını söyleyerek bu “taslağın” sahnede yoğurulduğunun üzerinde durdu. Suzuki’nin “Yazılı metinler esasında bir oyuncunun performansını bir bağlama oturtmak için yazılmıştır,” cümlesinden yola çıkan Dinçel, bu yaklaşımını “mimesis” kavramı ışığında açıkladı. Mimesis hakkındaki tartışmalarda çıkış noktasının Platon ve Aristoteles değil, kavramın filizlendiği arkaik dönem fragmanlarındaki fizikselliği olması gerektiğinin altını çizen Dinçel, çevirinin bedensel bir edim sıfatıyla tarihselleştirilmesi ve kavramsallaştırılması açısından bahse konu bedenselliğin belirleyici bir rol oynadığına vurgu yaptı. Ayrıca Dinçel, mimesis kavramının önemli katmanlarından bir tanesi olan “ikna ediciliğin” tiyatro çevirisi bağlamında son tahlilde elzem bir yöntem haline geldiğine özellikle dikkat çekti.

Çağdaş Yunan tiyatrosunun önde gelen yazarlarından Loula Anagnostaki’nin önemli oyunlarını Türkçeye kazandıran Burç İdem Dinçel, çeviriye yaklaşımını “en ekonomik, en yalın, en teatral, en ikna edici” olanı bulmak sözleriyle özetlemeye çalışırken, tiyatro metinlerinin çevirisinde teatrilliğin ve fizikselliğin ön planda tutulmasının yarar sağlayabileceğini; eldeki metnin farklı bir tür olmasından ziyade değil, ortada başka bir erek kitlenin varlığının/hayalinin ayırdında olarak bu çeviri sürecini sürdürmek gerektiğini anlattı. Kendisinin ise önce sessiz bir çeviri yapıp sonrasında sesli bir okumayla metnin üzerinden geçtiğini, akabinde oynayarak bu metne son halini vermeye çalıştığını anlatan Dinçel, tiyatro metinlerinde her zaman bir fiziksel boyutun bulunduğunu bilhassa belirtti.

André Lefevere’in “yeniden yazım” (“rewriting”) kavramına çeviri araştırmalarında özellikle başvurulduğunu, ancak bunun bilhassa tiyatro çevirisi bağlamında bir istismar halini aldığını düşünen Dinçel, uyarlamanın, ara çevirinin, bu türlü farklı çeviri türlerinin de “yeniden yazım” başlığı altında incelendiğinde odakta her zaman metnin bulunduğunu söyledi. Benzer bir sorunun, tiyatro çevirileri araştırmalarında sık sık başvurulan Roman Jakobson’un “göstergelerarası çeviri” kavramına da sirayet ettiğini belirten Dinçel, metin odaklı yaklaşımlar ve göstergeler yerine vurguyu performans ve bedene taşıyacak yeni bir kavram olarak “yeniden işleyiş” (“reworking”) terimini önerdi.

Tiyatro metnini tiyatrocular çevirsin gibi bir sonuca varmanın doğru olmadığını savunan Dinçel, aslında herhangi bir metin çevirisi yapan çevirmenin söz konusu disiplinde asgari oranda bilgili ve okumuş olmasının gerekliliğini savundu. Zaten bu konunun tartışılması, bizleri şiir çevirilerini şairler, roman ve öykü çevirilerini yazarlar, hukuk metinleri çevirilerini hukukçular, tıp çevirilerini doktorlar yapsın şeklinde ilerletilebilecek bir çıkmaza dönüştürür diye düşünüyorum. O sebeple gerekli kuramsal ve tarihsel bilgiye sahip, gerekli okumalarını yapan ve alanında deneyimli çevirmenlerin üretimde bulunmaları gerektiği kanaatindeyim.

Tiyatro çevirisinin hem kuramsal hem de üretim boyutunun Çeviribilim kuramları ışığında ve tiyatro tarihi akışında tartışıldığı bu sohbet, Başak Ergil’in yerinde soruları ve yorumlamaları, Burç İdem Dinçel’in bilgilendirici ve ayrıntılı cevapları sayesinde keyifli bir tiyatro çevirisi dersi havasında geçti. Başak Ergil’in akademik bir düsturla bu söyleşileri hazırladığını ve aslında derslerde kullanılmak üzere bir materyal üretmek arzusuyla yola çıktığını düşündüğümüzde, bu söyleşinin kıymeti iki kat artıyor. Ayrıca YouTube’ta da yayınlanan bu programın websitesinde söyleşi boyunca bahsi geçen kaynakların listesinin de paylaşılması bu disiplinlerötesi yaklaşımı mümkün kılmaya yardımcı oluyor. Ben de Burç İdem Dinçel’e ve Başak Ergil’e katılarak, Çeviribilim’in başka disiplinlerden beslenip onları da besleyerek daha verimli tartışmalara kapı açacağına inanıyorum. Beş haftalık bu söyleşi serisi, umarım farklı disiplinlerle çevirinin buluştuğu başka söyleşilere de zemin hazırlar. Kuramın pratikten beslendiğine inandığım için, sahada/sahnede üretim yapan insanlarla kuramcıların/akademisyenlerin el ele vermesiyle bu disiplinlerötesi/çokdisiplinli yaklaşımın daha mümkün olduğu kanaatindeyim. O sebeple bu türlü çalışmaların daha fazla yapılmasını destekliyor, Başak Ergil’e ve bu programlara katılan her bir konuşmacıya bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.

Cansu CANSEVEN

Tiyatro Çevirisinde Kavramlara ve Yöntemlere Eleştirel Bir Yaklaşım ve Çokdisiplinlilik Vurgusu

Category: Etkinlikler
0

Tartışmaya Katılın